mevsimsel melodiler




duydun mu kalbimin ritmini
sayılması güç parmak izlerini bırakıp?

zaten yere dökülmüş saçlar.

soğuk ayaklarımız
ulaşabilseydi çatıya
belki kaçırmazdık yıldızları..

lalettayin

yine akşam olacak uzanacaksın yatağa ve bir bir gelecek geçmiş fotoğraflar aklına geçmiş ki ne sanırsın o alışılmış mı sanırsın sanki unutulmuş mu her şey en başından teker teker bakarsın kafanda olan bitenlere tüm eski sevgilere sevgililere ve belki ıslanır yanaklar ve sahneler gelir gider ordan burdan itmeye çalışsa da elinin tersi zor ama nasıl olsun aslında insanoğlu sever biraz ızdırabı biraz hüzün yapmayı diye düşün ve kendini farklı hissetme diğerlerinden hatta ayrılıklar da hep aynı sadece süresi farklı unutmaların ve etkisi faydası değişir herkese aynı olmuyor tınısı kalbin yaşanmışlığa göre dokunuyor kimisine yumuşak kimisine duvar gibi sert sertçe acı veriyor ama zaman denen şey var ya o nasıl bir etki nasıl bir ilaç nasıl hepsini halının altına süpürüyor evet gitmiyor ki ne yazık ki böyle bekleniyor hep beklemek bitmiyor ki sadece beklemeyi daha az düşünüyor oluyorsun o da kafanda binbir şeyle boğuşurken olacak elbet güzel yerler görüyorsun yeni tatlar alıyorsun hayatında ve uyanıyorsun bi gün güneşe bakıp diyorsun HAYAT VAR.



anlar, şarkılarla hatırlanır.

anlar, şarkılarla hatırlanır.
sessiz bir gece yarısı
salonda seni dansa kaldırdım
mesela.
sonra,
bi ada gecesi kaleyi karşımıza alıp
kimimizde rakı kimimizde şarap,
unutulan birkaç kelimesiyle
bi şarkı dönendi durdu dudaklarda.
doğum günümde bir hediyeydi şarkı
ya da en anlamlı bölümü hediyemin.
mutlu melodiler değildi yalnızca
seni ve dostlarımı anımsatan.
soğuk bir deniz sesi bile
şarkılarımıza eşlikti
ege kıyılarında..
durgun şarkılarda bile gülüşmeler vardı
derin iç çekmelerin yanında.
çünkü mutluyduk biz ne de olsa,
en sevdiklerimle
çay bahçesinde, sokaklarda
en sevdiğimiz şarkılarla..



veda

ilkler özeldir derler,
bilmiyorum.
ama bu bir ilkti evet.
hem de ilklerimin başlangıcı...
bir çok mutluluğu, hüznü, aşkı besledi.
dostluklara, ayrılıklara, ağlak yüzlere,
bol kahkahalı gecelere, birçoğumuzun komik hallerine
sahne oldu. önemliydi, daha da önem kazandı belki.
buzdolabının üstündeki magnetler anlamını katladı,
sevdirdi soğuk gecelerini bile.
rutubet, ruhlar, danslar, gözler, gülüşler, oyunlar, müzik kutuları,
filmler, roller, kitaplar, duygular... duygular arttıkça arttı.
uzağı yakın yaptı.
soğuğu sıcak, kucaklamalarla.
kucaklamalar mutluluk da getirdi, hüzün de kimi zaman.
çoğu zaman yalnızlık sığınağı oldu.
cümleler kurarken içinde, şarkılar bulduk
şarkılar vardı söyledik, uydurduk, sevindik,
göz devirdik.
kötü kokusu bile ayrılığın, bağlılığın hüznünü azaltabilir mi?
tatilim oldu en şahanesi.
her yere uzaksa, kalbime yakın yaptı bu ev...seni, senin gibileri, herkesi.
bırakıp boş haliyle terketsek de başka kalplere şimdi
fotoğrafları, filmleri ile anılır, olsun.
bir yenisi gelir, unutulur belki.

evimi özleyeceğim.
duygularımı rutubetine bırakıyorum odamın.
anlara o şahit, bi de gözlerim neyse ki.
hevesti, ardımızda kalıyor şimdi.
artık yeni koltuklarda aşk bulunur belki...
kimi zaman boş bir hayalle,
kimisi de gerçeğiyle.



her şeyin farklı bi rengi, kokusu ve tadı var artık.
peki siz bu mükemmelliğe hangi adı vermiştiniz?


kabuk

yaşadığım en özel yazlardan biri. tüm ufak detaylarda gizli güzellikleri ve anlarıyla.. ya da geçmiş yazların güzelliğini örtebilecek kadar enfes!
bir aya yakın süredir odamda yer edinmiş, her gün biraz daha küçülen uçan balonumun renkleri kadar dalgalı ve canlı.
bir çok duyguyu yeniden hissedebilmeyi -bazen çiçek örtülü tahta masada çay içerken, gece dans ederken, bi filme dikkat kesilirken, kahvaltımızı hazırlarken, arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşırken veya tek başıma bi otel odasındayken- öğrendiğim masalsı günler...

düşünürüm ki ;
yapmam dediklerini yapabildiysen onunla artık, ne kadar şarkı sözü duyduysan çocukluğuna dair, hepsi sizin için...tekrar tekrar dinleyip gülümseyin ve söyleyin mırıl mırıl. dokunun, keşfedin birbirinizin tüm yüz hatlarını... ve ne denli şanslı olduğunuza kafa yormadan fazla, uykuya dalın.



bir gün

tüm o filmlerde gördüğüm, hayal bile edemediğim durumların aslında gerçek hayatta var olabilme ihtimaliyle karşı karşıya kalınca vücudumda oluşan reaksiyonlar ancak ve ancak yaşanarak anlam kazanabilir. bugünlerde 'ben nerdeyim, ne olacağım, ne oldum' tarzı sorular halen cevapsız kalsa da, tüm olasılıksızlar bir şekil kazanıyor beynimde ve kalbimde. bir gün 'petit piaf' gibi sokaklarda farkedilmek ya da bi trende giderken yanındaki sıradan görünümlü ancak hayli donanımlı adam tarafından keşfedilmek(bunun oluru olmasa da) gibi ufak heyecanlar artık uzak gelmemekle beraber, o yola girmiş de sayılmam. sadece insanın tüm bu kurmacalarının ne kadar anlamlı olabileceğini ve sağlığını yoluna koyabileceğini açıkca görebiliyor ve bunu heyecanla devinim kazanan tenimde hissedebiliyorum. bazen inanıyoruz ve oluyor, bazen olmuyor ama ben inanmak istemeye devam ediyorum. belki yüzlerce defadan iki kez şansım döner ama o tanımadığım biri bi gün beni hatırlarsa asırlar sonra, bana o bile yeter.



thanks to: icaughtmyself

--

bugün hatırlanmayacağımı hissediyorum.
ne balığın düşmanı ol,
ne kedinin
ne kuşun
ne de köpeğin..
hele insanın hiç.

bugün sevgililer günü

"insanlar yalnız olmanın değerini yeterince bilmiyor."

bu sözü sevdim.
ben orda bi yerlerde güzel bişeyler yaşandığına
mutlu olunduğuna
inanıyorum.
ne kendimle ilgili mutsuz bi son yaratmak istiyorum
ne de kötü hatırlanmak.
gözlerim eski rengine,
neşem yerine gelsin, yeter.

gözümü kapatıp...

hepimizin canı çekmiyor muydu bu tatili?
tatil ne güzeldir gözüme burnuma kulağıma,
elime ayağıma..
yeni film sahneleri doğurup
müzik tınıları yaratan.

bugün iki kitap aldım
bi sürelik onların içinde var olacağım
benim hayatım aşkım
öylesi şekle giriyor işte.
bi sayfa senin, bi sahne benim.

ben seni unutmak için sevmedim

binlerce kez dinleyeyim, usanmam.
bi de
sadri alışık gelir hep aklıma.


"gelir gecelerden koşarak sesin.."